İnsan, yaratılışı gereği hata yapmaya ve günah işlemeye meyilli bir varlıktır. Önemli olan, işlenen bir günahın ardından umutsuzluğa kapılmak yerine, samimiyetle tövbe kapısını çalmak ve Allah'ın engin rahmetine sığınmaktır. İslam dininde hiçbir günah, Allah'ın affından ve merhametinden daha büyük değildir. Bu bağlamda, pek çok kişinin zihnini meşgul eden ters ilişki günahı nasıl affedilir sorusu da, samimi bir yöneliş ve nasuh bir tövbe ile cevabını bulur.
Tövbe, yalnızca dil ile söylenen bir kelimeden ibaret değildir; kalbin derinliklerinde hissedilen bir pişmanlık, yapılan hatadan kesin bir dönüş ve bir daha o günaha dönmemeye dair verilen sağlam bir sözdür. İslam alimleri, kabul olunacak bir tövbenin (Tevbe-i Nasuh) üç temel şartı olduğunu belirtirler. Bu şartlar yerine getirildiğinde, Allah'ın izniyle günahların affedileceği müjdelenmiştir.
İlk ve en önemli şart, işlenen günahtan dolayı kalpte samimi bir pişmanlık duymaktır. Kişi, yaptığı bu fiilin Allah'ın rızasına aykırı olduğunu, O'nun koyduğu sınırları aştığını idrak etmeli ve bu durumdan dolayı derin bir üzüntü hissetmelidir. Bu pişmanlık, tövbenin ruhudur. Sadece bir ceza korkusuyla değil, aynı zamanda Yaradan'ı gücendirmiş olmanın mahcubiyetiyle hissedilen bu duygu, affa giden yolun ilk adımıdır.
İkinci şart, günahı derhal ve kesin olarak terk etmektir. Tövbe edip aynı zamanda günaha devam etmek, samimiyetle bağdaşmaz. Kişi, bu fiile götüren her türlü ortamdan, kişiden ve düşünceden uzaklaşmak için somut adımlar atmalıdır. Bu, nefisle verilen ciddi bir mücadelenin başlangıcıdır ve kararlılık gerektirir.
Üçüncü şart ise, gelecekte aynı günahı bir daha işlememeye dair kesin bir karar almaktır. Bu, geçmişe bir sünger çekip geleceği Allah'ın rızası doğrultusunda inşa etme niyetidir. Elbette insan, gelecekte yine hata yapabilir, nefsinin ve şeytanın vesveselerine kapılabilir. Ancak tövbe anındaki azim ve kararlılık samimi olmalıdır. Eğer kişi bu samimi kararına rağmen ileride ayağı kayar ve aynı hatayı tekrar yaparsa, yine umutsuzluğa düşmeden yeniden tövbe etmelidir. Allah'ın rahmet kapısı her zaman açıktır.
Bu temel şartların yanı sıra, kişi af dileme sürecini manevi adımlarla destekleyebilir. Samimi bir tövbenin ardından güzelce bir abdest alıp iki rekat "tövbe namazı" kılmak, Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) tavsiyelerindendir. Namazın ardından elleri semaya açıp gözyaşları içinde Allah'tan af dilemek (istiğfar etmek), O'na yakarmak, kalbin yumuşamasına ve manevi bir arınma hissine vesile olur. "Estağfirullah el-Azîm" gibi istiğfar zikirlerini dilinden düşürmemek, günahların affı için önemli bir adımdır.
Ayrıca, işlenen günahların ardından bolca salih amel işlemek, Kur'an-ı Kerim'in de buyurduğu gibi kötülükleri siler. Verilen bir sadaka, tutulan nafile bir oruç, ihtiyaç sahibi birine yapılan yardım veya ilim öğrenmek gibi güzel ameller, kişinin manevi derecesini yükseltir ve günahlarına kefaret olabilir. Unutulmamalıdır ki, bir günah işlendiğinde bunun gizli kalması esastır. Günahı başkalarına anlatmak, yaymak ayrı bir günahtır. Tövbe, kul ile Allah arasında özel bir bağdır ve bu mahremiyet korunmalıdır.
Sonuç olarak, ters ilişki günahı nasıl affedilir diye endişe duyan bir mümin, asla Allah'ın rahmetinden ümidini kesmemelidir. Zira Kur'an-ı Kerim'de, "De ki: Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir." (Zümer Suresi, 53. Ayet) buyrulmaktadır. Samimi bir pişmanlık, günahı terk etme ve bir daha yapmamaya azmetme şartlarıyla yapılan her tövbe, inşallah Allah katında kabul görür ve kul için temiz bir başlangıcın kapısını aralar.