Estetik ve kozmetik dünyasında cerrahi olmayan yöntemlere olan ilgi her geçen gün artmaktadır. Bu yöntemlerden biri olan ve özellikle vücut şekillendirme amacıyla kullanılan Aquafilling, son yıllarda sıkça duyulan bir terim haline gelmiştir. Peki, tam olarak aquafilling nedir ve nasıl bir işlemdir? Aquafilling, temel olarak %98 oranında serum fizyolojik (tuzlu su) ve %2 oranında poliamidden oluşan, jel formunda bir dolgu maddesidir. Vücuda enjekte edildiğinde hacim kazandırmak, asimetrileri düzeltmek ve belirli bölgeleri şekillendirmek için tasarlanmıştır. Bu dolgu, su bazlı yapısı sayesinde vücut dokularıyla uyumlu olduğu ve doğal bir görünüm sunduğu iddiasıyla pazarlanmaktadır.
Aquafilling dolgusunun en yaygın kullanım alanları arasında cerrahi bir operasyon gerektirmeyen meme büyütme, kalça dolgunlaştırma ve şekillendirme (ameliyatsız BBL), bacaklardaki eğrilikleri veya hacim eksikliklerini gidermek için baldır estetiği ve travma ya da cerrahi sonrası oluşan yumuşak doku deformitelerinin düzeltilmesi yer alır. İşlem, genellikle lokal anestezi altında gerçekleştirilir ve ince kanüller aracılığıyla dolgu maddesi hedeflenen bölgeye enjekte edilir. Prosedürün süresi, uygulama yapılacak alanın genişliğine bağlı olarak 30 ila 90 dakika arasında değişebilir. Cerrahi bir kesi olmadığı için dikiş gerektirmez ve hastalar genellikle işlemden kısa bir süre sonra günlük hayatlarına dönebilirler.
Bu yöntemin popüler olmasının arkasındaki en büyük avantajlardan biri, cerrahi prosedürlere kıyasla daha az invaziv olmasıdır. Ameliyatın getirdiği genel anestezi riskleri, uzun iyileşme süreleri ve yara izi gibi endişeler olmadan vücutta hacim artışı sağlaması, birçok kişi için cazip bir seçenek olarak öne çıkar. Ayrıca, Aquafilling dolgusunun su bazlı yapısı, dokunulduğunda doğal bir his verdiği ve enjekte edildiği bölgenin hareketlerine uyum sağladığı belirtilir. Üreticiler tarafından vaat edilen kalıcılık süresi ise ortalama 5 ila 8 yıl arasında değişmektedir, bu da onu geçici dolgulara göre daha uzun ömürlü bir alternatif yapar.
Ancak, Aquafilling uygulamasının potansiyel riskleri ve yan etkileri de göz ardı edilmemelidir. Son yıllarda, bu dolgu maddesinin kullanımıyla ilişkili çeşitli komplikasyonlar bildirilmiştir. Enjeksiyon bölgesinde enfeksiyon, dolgu maddesinin zamanla yer değiştirmesi (migrasyon), asimetri, sert nodüller veya kitleler (granülom) oluşumu ve kronik inflamatuar reaksiyonlar bu risklerden bazılarıdır. Özellikle dolgunun yer değiştirmesi veya vücudun beklenmedik bir reaksiyon göstermesi durumunda, materyalin tamamen temizlenmesi oldukça zordur ve ek cerrahi müdahaleler gerektirebilir. Bu nedenlerle, ABD'deki FDA gibi birçok ülkenin sağlık otoriteleri tarafından onaylanmamış bir üründür ve kullanımı konusunda ciddi tartışmalar bulunmaktadır.
Sonuç olarak, Aquafilling, cerrahiye alternatif olarak sunulan, vücuda hacim kazandırmayı amaçlayan uzun etkili bir dolgu yöntemidir. Minimal invaziv olması ve hızlı iyileşme süreci gibi avantajları bulunsa da, enfeksiyon, migrasyon ve vücutta kalıcı reaksiyonlar oluşturma gibi ciddi riskleri de beraberinde getirmektedir. Bu tür bir estetik prosedürü düşünen kişilerin, karar vermeden önce alanında uzman, tecrübeli ve güvenilir bir plastik cerrah veya dermatolog ile görüşmesi, yöntemin tüm artılarını ve eksilerini detaylıca öğrenmesi ve uygulamanın yapılacağı kliniğin hijyen standartlarından emin olması hayati önem taşımaktadır. Sağlığınızı riske atmamak için her zaman kapsamlı bir araştırma yapmak en doğru yaklaşımdır.