İslam dininin temel kavramlarından biri olan ve günlük hayattaki davranışlarımızı şekillendiren fıkıh terimleri, Müslümanlar için birer rehber niteliğindedir. Helal ve haram gibi kesin çizgilerle ayrılmış kavramların yanı sıra, bu ikisi arasında yer alan ve davranışların manevi değerini belirleyen daha incelikli terimler de bulunur. İşte bu terimlerden biri de mekruh kavramıdır. Peki, sıkça duyduğumuz bu kelime tam olarak ne anlama gelir ve İslam hukukundaki yeri nedir?
Kelime olarak “hoş görülmeyen, çirkin bulunan, sevilmeyen şey” anlamına gelen mekruh, fıkıh terminolojisinde ise Şâri’nin (kanun koyucu, yani Allah ve Peygamberi) yapılmamasını kesin ve bağlayıcı olmayan bir üslupla istediği fiilleri ifade eder. Yani, bir eylemin mekruh olması, onun haram gibi kesin bir şekilde yasaklandığı anlamına gelmez; ancak yapılmaması, yapılmasından daha iyi ve daha sevap kabul edilir. Bu durum, Müslümanların davranışlarında daha hassas ve takvaya yönelik bir tutum sergilemelerini teşvik eder.
Fıkıh alimleri, mekruhu kendi içinde iki ana kategoriye ayırarak konuyu daha anlaşılır hale getirmişlerdir. Bu ayrım, eylemin harama olan yakınlığına veya helale olan yakınlığına göre yapılır:
-
Tahrimen Mekruh (Harama Yakın Mekruh): Bu tür, yapılması harama yakın derecede sakıncalı olan fiiller için kullanılır. Yapılması tahrîmen, yani harama yakın bir şekilde hoş karşılanmaz. Hanefi mezhebine göre bu tür bir mekruhu işlemek, vacibin terk edilmesi gibi günah sayılır ve ahirette azabı gerektirebilir. Ancak, bu fiilin haram olduğunu inkar eden kişi dinden çıkmaz, çünkü delili haram kadar kesin değildir. Örneğin, cuma namazı vakti ezan okunduktan sonra alışveriş yapmak veya başkasının evlenme teklif ettiği birine evlenme teklifinde bulunmak tahrimen mekruha örnek olarak gösterilebilir. Bu fiillerden kaçınmak kişiye sevap kazandırır.
-
Tenzihen Mekruh (Helale Yakın Mekruh): Bu kategori ise yapılması dinen hoş görülmeyen ancak haram şüphesi taşımayan, helale daha yakın olan fiilleri kapsar. Tenzihen mekruh işlemek günah sayılmaz ve ahirette bir cezası yoktur. Fakat bu tür davranışlardan kaçınmak, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) sünnetine uymak ve daha faziletli olanı tercih etmek anlamına geldiği için müstehap kabul edilir ve kişiye sevap kazandırır. Örneğin, camiye gitmeden önce soğan veya sarımsak gibi rahatsız edici kokuya sahip yiyecekleri tüketmek, abdest alırken suyu israf etmek veya namaz kılarken gereksiz hareketlerde bulunmak tenzihen mekruha örnek verilebilir.
Bu kavramın anlaşılması, bir Müslümanın hayatındaki manevi hassasiyetin artması açısından büyük önem taşır. İslam, sadece kesin yasaklar (haram) ve kesin emirler (farz) üzerine kurulu bir din değildir. İnsanları daha iyiye, daha güzele ve Allah’ın rızasına daha uygun olan davranışlara yönlendiren bir ahlak ve edep sistemine sahiptir. Mekruh kavramı, bu sistemin en önemli parçalarından biridir. Bir fiilin mekruh olduğunu bilmek ve ondan sakınmak, kişinin Allah'a olan saygısının, takvasının ve kulluk bilincinin bir göstergesidir.
Sonuç olarak, mekruh kavramı, İslam'da “yapılmasa daha iyi olur” şeklinde özetlenebilecek bir gri alanı temsil eder. Haram kadar ağır bir yasak olmasa da, Allah'ın hoşnut olmadığı ve Peygamberimiz'in tavsiye etmediği davranışları içerir. Bu fiillerden kaçınmak, kişinin manevi olgunluğunu artırır, ibadetlerinin kalitesini yükseltir ve onu Allah'ın rızasını kazanma yolunda bir adım daha ileri taşır.