Edebiyatın Sanat Akımları İle İlişkisi

Kategori: Edebiyat


Edebiyat ve sanat, insanlığın kendini ifade etme biçimlerinin en temel iki direğidir. Tarih boyunca bu iki disiplin, birbirinden bağımsız adacıklar olarak var olmamış, aksine aynı toplumsal, felsefi ve kültürel denizde birlikte yüzmüşlerdir. Bir dönemin ruhunu, yani "zeitgeist"ını anlamak için sadece romanlarına veya sadece tablolarına bakmak eksik kalır. Bu iki alan arasındaki simbiyotik ilişki, sanat akımlarının doğuşu ve gelişimiyle en net şekilde ortaya çıkar. Her akım, belirli bir dünya görüşünü, estetik anlayışı ve felsefi duruşu temsil eder ve bu temsil, hem kelimelerde hem de renklerde kendine yer bulur.

  1. yüzyıl Avrupa'sında aklın ve mantığın egemen olduğu Klasisizm, hem resimde hem de edebiyatta katı kurallar ve uyum arayışıyla kendini gösterir. Descartes'ın rasyonalist felsefesinden beslenen bu akım, sanatta Nicolas Poussin'in dengeli ve düzenli kompozisyonlarında, edebiyatta ise Molière'in karakter arketiplerinde ve Racine'in trajedilerindeki ölçülü, kusursuz dilde vücut bulur. Konular genellikle Antik Yunan ve Roma mitolojisinden veya tarihinden alınır, evrensel "insan doğası" idealize edilerek işlenir. Edebi bir eserdeki meşhur üç birlik kuralı (yer, zaman, olay birliği), resim sanatındaki merkezi perspektif ve düzenli formlarla aynı estetik kaygıyı, yani mükemmellik ve denge arayışını paylaşır.

Klasisizmin bu kuralcı ve akılcı yapısına bir tepki olarak doğan Romantizm, 18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyıl başında duyguların, bireyselliğin ve hayal gücünün coşkulu bir isyanıdır. Sanayi Devrimi'nin yarattığı yabancılaşmaya ve şehir hayatının boğuculuğuna karşı doğaya sığınan romantikler, hem tuvalde hem de kağıt üzerinde tutkulu ve isyankar bir dil kullanmışlardır. Ressam Caspar David Friedrich'in sisli dağlar karşısında duran yalnız ve düşünceli figürleri, Victor Hugo'nun "Sefiller" romanındaki adalet arayışıyla ve Jean-Jacques Rousseau'nun doğaya dönüş çağrısıyla aynı ruhu taşır. Eugène Delacroix'nın fırça darbelerindeki dinamizm ve renklerdeki coşku, Lord Byron'ın şiirlerindeki tutkulu ve başkaldıran kahramanlarda yankılanır.

  1. yüzyılın ortalarına gelindiğinde, Romantizmin hayalperestliğinden uzaklaşıp "gerçeği olduğu gibi" yansıtma amacı güden Realizm akımı sahneye çıkar. Bu dönemde Edebiyatın sanat akımları ile ilişkisi, her iki disiplinin de toplumsal bir ayna olma görevini üstlenmesiyle daha da belirginleşir. Gustave Courbet'nin "Taş Kırıcılar" tablosu, sıradan işçilerin zorlu yaşamını tüm çıplaklığıyla ve idealize etmeden gözler önüne sererken, Honoré de Balzac ve Stendhal romanlarında Fransız toplumunun detaylı bir panoramasını çizer. Flaubert'in "Madame Bovary"de yarattığı derinlikli psikolojik tahliller, resimde aranan nesnellik ve detaycılıkla birebir paralellik gösterir. Sanatçı artık bir kahin veya ilham perisi değil, bir gözlemci ve belgeleyicidir.

  2. yüzyıl ise savaşlar, teknolojik atılımlar ve psikolojik keşiflerle birlikte sanatın ve edebiyatın da köklü bir dönüşüm geçirdiği bir dönemdir. Kübizm, Pablo Picasso'nun nesneleri farklı açılardan aynı anda göstererek geleneksel perspektifi yıkması gibi, James Joyce ve Virginia Woolf'un da bilinç akışı tekniğiyle doğrusal zaman ve mekan algısını kırmasına benzer bir devrim yaratmıştır. Sigmund Freud'un psikanalitik kuramları, hem Salvador Dalí'nin akıl almaz rüya manzaralarına hem de André Breton'un öncülük ettiği Sürrealist şairlerin otomatik yazı metinlerine ilham kaynağı olmuştur. Rüya, bilinçaltı ve mantığın ötesindeki dünya, sanatın ve edebiyatın ortak oyun alanı haline gelmiştir.

Sonuç olarak, sanat akımları belirli bir estetik üslubun adı olmaktan çok, bir dönemin düşünsel ve ruhsal ikliminin farklı disiplinlerdeki yansımalarıdır. Bir ressamın fırçasıyla bir yazarın kalemi, çoğu zaman aynı kaygıları, aynı isyanları ve aynı arayışları dile getirir. Bu nedenle Edebiyatın sanat akımları ile ilişkisi tek yönlü bir etkileşim değil, çağlar boyunca süren zenginleştirici ve dinamik bir diyalogdur. Bir sanat akımını tam anlamıyla kavramak, onun edebiyattaki, resimdeki, müzikteki ve mimarideki izdüşümlerini bir arada okumakla ve anlamlandırmakla mümkündür.