Evlilik, insan hayatının en önemli dönüm noktalarından biridir. İki farklı hayatın birleştiği, yeni bir ailenin temelinin atıldığı bu kutsal müessese, aynı zamanda pek çok müminin zihnini meşgul eden soruları da beraberinde getirir. Bu soruların en başında ise derin bir teslimiyet ve merakla sorulan şu soru gelir: Allah evleneceğimiz kişiyi karşımıza nasıl çıkar? Bu soru, kader, tevekkül, dua ve iradenin iç içe geçtiği, ilahi takdir ile beşeri çabanın buluştuğu manevi bir yolculuğun kapısını aralar. Yüce Allah’ın (c.c.) her şeyi bir ölçü ve nizam içinde yarattığına iman eden bir mümin için bu sürecin işleyişini anlamak, kalbe huzur ve geleceğe umut verir.
Bu sorunun cevabını ararken ilk durağımız kader ve kaza inancıdır. İslam inancına göre, insanın kiminle evleneceği ezelde, yani Levh-i Mahfuz’da bellidir. Bu, kaderin bir cilvesidir. Ancak bu durum, insanın hiçbir rolü olmayan, pasif bir bekleyiş içinde olması gerektiği anlamına gelmez. İslam alimleri, kaderi iki kısma ayırır: Kader-i Mutlak (değişmez kader) ve Kader-i Muallak (şarta bağlı kader). Evleneceğimiz kişinin kim olduğu bilgisi Allah katında sabitken, o kişiye giden yollar, bizim dualarımız, niyetlerimiz, çabalarımız ve seçimlerimizle şekillenir. Yani Yüce Allah, bizim irademizi ve gayretimizi de bu ilahi plana dahil etmiştir. Tıpkı bir çiftçinin tarlaya tohum ekmesi gibi, biz de hayırlı bir eş için dua eder, kendimizi ahlaken güzelleştirir ve doğru adımlar atarız. Ürünü verecek olan ise şüphesiz Allah’tır. Bu dengeyi anlamak, hem ilahi takdire teslim olmamızı hem de üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirmemizi sağlar.
Duanın gücü, bu manevi yolculuktaki en önemli azığımızdır. Dua, kulun acizliğini idrak ederek sonsuz güç ve merhamet sahibi olan Rabbine yönelmesi, O’ndan istemesidir. Hayırlı bir eş istemek, en meşru ve en güzel dualardan biridir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ve diğer peygamberlerin hayatlarına baktığımızda, hayatlarının her alanında duaya sığındıklarını görürüz. Hz. Zekeriyya’nın yaşlılığına rağmen hayırlı bir evlat istemesi gibi, bir mümin de samimiyetle ve ısrarla Rabbinden “göz aydınlığı olacak” bir eş talep etmelidir. Furkan Suresi 74. ayette müminlerin dilinden dökülen şu dua, bizler için en güzel örnektir: “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle.” Dua ederken sadece istemekle kalmamalı, aynı zamanda istenilen şeye layık olma gayreti de gösterilmelidir. Bu süreçte sabır ve tevekkül, duanın ayrılmaz birer parçasıdır. Bazen dualarımızın kabulü gecikebilir. İşte bu noktada sabırla beklemek ve Allah’ın en doğru zamanı bildiğine yürekten inanmak (tevekkül etmek), imanın bir gereğidir.
İlahi yardımın tecelli etmesindeki en önemli faktörlerden biri de kişinin kendi üzerine düşeni yapmasıdır. Nur Suresi 26. ayette “Kötü kadınlar, kötü erkeklere; kötü erkekler, kötü kadınlara; temiz kadınlar, temiz erkeklere; temiz erkekler de temiz kadınlara layıktır” buyrulur. Bu ayet, evlilikteki ilahi bir dengeye ve uyuma işaret eder. Eğer hayırlı, ahlaklı, imanlı bir eş arıyorsak, öncelikle kendimizin bu vasıfları taşımamız gerekir. Bekleme süreci, pasif bir bekleyiş değil, aktif bir kendini geliştirme ve arındırma süreci olmalıdır. İnsan, bu dönemde ilmini artırmalı, ahlakını güzelleştirmeli, ibadet hayatını düzene sokmalı ve karakterini olgunlaştırmalıdır. Kendisini manevi ve ahlaki olarak ne kadar donanımlı hale getirirse, karşısına çıkacak kişinin de o seviyede olma ihtimali artar. Allah, çaba gösteren kulunun emeğini boşa çıkarmaz. Siz hayra yöneldiğinizde, Allah da sizin için hayırlı kapıları ve hayırlı insanları karşınıza çıkaracaktır.
Allah, çoğu zaman sebepler ve vesileler perdesi arkasından iş yapar. Hayatımıza girecek olan o özel insan, gökten zembille inmez. Yüce Allah, bu tanışıklık için çeşitli vesileler yaratır. Bu bir akraba, bir arkadaş tavsiyesi olabilir. Bir eğitim kurumunda, bir sivil toplum faaliyetinde veya İslami ölçüler dahilindeki bir sosyal ortamda gerçekleşen bir tanışma olabilir. Önemli olan, bu vesileleri ararken helal ve meşru dairede kalmaktır. Kişi, kendisini günaha sokacak ortamlardan uzak durmalı, niyetini temiz tutmalı ve adımlarını İslami edebe uygun atmalıdır. Sosyal çevresini genişletirken, salih ve güvenilir insanların bulunduğu muhitleri tercih etmelidir. Bu, sebeplere sarılmanın bir gereğidir. Tıpkı devesini bağladıktan sonra Allah'a tevekkül eden bedevi gibi, mümin de meşru dairede üzerine düşen adımları atar ve sonucunu Allah’tan bekler.
Peki, karşımıza çıkan kişinin “o doğru kişi” olduğunu nasıl anlarız? Bu noktada İslam’ın bizlere sunduğu en güzel rehberlerden biri İstihare namazıdır. İstihare, bir işin hayırlı olup olmadığı konusunda Allah’tan rehberlik istemektir. Karar verme aşamasında iki rekat namaz kılıp ardından istihare duası yaparak Allah’a sığınmak, kalbin bir yöne meyletmesine veya o işten soğumasına vesile olabilir. İstiharenin sonucu her zaman rüya ile görülmez; bazen o işin kolaylaşması veya zorlaşması, içimize bir huzur veya sıkıntı hissinin gelmesi şeklinde de tecelli edebilir. Bununla birlikte, aklın ve istişarenin rolü de büyüktür. Adayların karakter uyumu, aile yapıları, hayata bakış açıları ve gelecek hedefleri gibi konularda uyumlu olmaları son derece önemlidir. Güvenilir, aklı başında ve tecrübeli büyüklerle istişare etmek, göremediğimiz noktaları görmemize yardımcı olabilir. Kalbin mutmain olması, yani bir huzur ve sükunet hissetmesi de önemli bir işarettir.
Sonuç olarak, Allah evleneceğimiz kişiyi karşımıza nasıl çıkar sorusunun cevabı, tek bir formüle indirgenemeyecek kadar derin ve çok katmanlıdır. Bu süreç, ilahi takdirin bir tecellisi olmakla birlikte, kulun samimi duası, sabrı, tevekkülü, kendini ahlaken ve manen geliştirme çabası ve meşru sebepler dairesinde attığı adımların bir bütünüdür. Bu, pasif bir bekleyiş değil, Rabbine tam bir güvenle teslim olurken, O’nun rızasına uygun bir hayat sürme gayretidir. Niyetinizi halis tutun, Rabbinizden ısrarla isteyin, kendinizi hayırlı bir eş olmaya hazırlayın ve O’nun sizin için en güzelini, en hayırlısını ve en doğru zamanda takdir edeceğine dair zerre şüphe duymayın. Unutmayın ki, kalpleri birbirine ısındıran ve sevenleri bir araya getiren yalnızca O’dur.